Necdet Yaşar
Merhaba !
Musikişinaslarımızdan bahsettiğim bu serüvende bugün de yine özel bir ismi konuşacağız, Necdet Yaşar’ı. Necdet Yaşar’ın aramızdan ayrılışından sonra tam 3 sene geçti bugün. Bir musikişinasımız daha veda etti bize, dünyaya, müziğe. Ama öğrettikleri, yol gösterdikleri bâki kaldı elbet. Onun yürüdüğü adımları takip ederek, musiki yolculuğundaki o zorlu yolları geçen bir üstadın daha önce karşılaştığı engelleri fark ederek, yetiştirdiği talebelerin de hocaları Necdet Yaşar’ın onlara öğrettiklerini aktararak, kendi ülkemize verdikleri onca emeğin, çabanın bir yerlerde karşılığını olduğunu bilerek, o çok sevdiği tanburu ve kulaklarda hala süregelen o eşsiz tınısı...
Necdet Yaşar, 1930 yılında Gaziantep’in Nizip ilçesinde dünyaya gözlerini açmıştır. 4 çocuklu bir ailenin 2. çocuğudur. O da bu dünyaya şanslı gelen çocuklardan biriymiş . Çünkü anne ve babası müziğe daima ilgi gösterir ve çocukları Necdet’i müziğe hep teşvik edermiş. Hatta bir gün babası işten eve geldiğinde Aşık Veysel’in “Mecnunum Leylamı Gördüm “ plakını da getirir yanında. Bu plakı dinleyen o zaman bir hayli küçük yaşta olan Necdet bey, pikaptan çıkan o eşşiz sesle büyülendiğini ve musiki hayatının başlamasında ve bu isteğin, şevkin uyanmasında bu plakın çok önemli rol oynadığını bir röportajında ifade eder. Bu teşvik etme bir süre sonra bir enstrümanı çalma konusunda yönlendirmeye çevrilmiş ve Necdet bey musiki yolculuğuna ilk başlayacağı saz olan bağlama sazı ile bu yolculuğa başlamış. Çokça şeyler öğreneceği ve öğreteceği bu musiki yolculuğunda ilk adımı atmış böylelikle. Musikiye ilgisi bağlama sazını eline aldığı andan itibaren kademe kademe artmış ve artık bu onun için bir tutkuya dönüşmüş. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Gaziantep’te bitiren Necdet bey, çoğu gencin hayallerini süsleyen o güzel ve büyülü şehire, İstanbul’a üniversite okumak için gelmiş. İstanbul Üniversitesi’nde iktisat bölümünde eğitimine başlamış.
İstanbul’a gelmesi, hayatının dönüm noktalarını keşfedeceği maceranın hızla başlamasına neden olmuş. Bu büyülü şehir, büyüsünden birazını değerli musikişinasımıza da göstermiştir belki ve o da bu yüzden bu müziği bu kadar aşkla ve şevkle yapmıştır, kim bilir ... Necdet Bey , bir gün üniversitede dersinden çıkmış , arkadaşlarıyla yurt odasında radyo dinlemekte imiş. Sonra radyoda Mesud Cemil’in bir eseri icra ettiğini duyar ve tabiri caizse duyduğu bu sesten büyülenir ve etrafındakilere sorar , “ Radyoda çalan kimdir” diye ve etrafındakiler de o musikişinasın Mesud Cemil olduğunu söyler. Daha sonra Mesud Cemil’in bu eşsiz kayıtında ona eşlik eden enstrümanın ne olduğunu sorar ve bu enstrümanın ‘tanbur’ olduğunu öğrenir. Bunu öğrenen Necdet Bey, artık hangi yoldan devam edeceğine karar vermiştir ve ona geri kalan yolculuğunda eşlik eden saz , İstanbul’un belki de özel bir enstrümanı olarak adlandırılan tanbur sazıdır.
![]() |
Niyazi Sayın ve Necdet Yaşar |
![]() |
Doğan Ergin, Abdi Coşkun, Aka Gündüz Kutbay, Necdet Yaşar |
![]() |
Göksel Baktagir ve Necdet Yaşar |
İlk tanburunu alacağı için oldukça heyacanlıdır Necdet Bey. Hemen Yenikapılı Ziya Usta’ya gidip bir tanbur satın alır kendine. Tanbur onun en yakın dostu olmuştur. Onunla sık sık ‘konuşur, dertleşir’ hale gelmiş kısa zamanda. Çok büyük bir azimle ve tabii ki gönlünden gelen o istekle kısa bir sürede tanbur sazında oldukça ileri gitmiş. Üniversite hayatında gösterdiği musiki alanında bu başarı , üniversite korosunu yöneten Nevzat Atlığ’ın dikkatini çekmiş ve Necdet Bey’i koroda tanburi olarak görevlendirmiş. 1953 yılında bir gün Mesud Cemil bey radyoyu dinlerken, Necdet Yaşar’ın da tanburi olarak görev aldığı üniversite korosunun icra ettiği bir esere denk gelir. Tanburu çalan kişi yani Necdet Yaşar Bey , radyoyu dinleyen Mesud Cemil’in oldukça ilgisini çeker ve bu kişinin kim olduğunu araştırmaya başlar. Mesud Bey , bu müzik aletini , tanburu bu derecede ileri seviyede icra eden birisinin yaşça büyük olduğunu tahmin eder. Fakat bu icranın sahibinin henüz üniversitede talebe olan Necdet Yaşar olduğunu öğrenince oldukça şaşırır ve böylesine başarılı birisini İstanbul Radyosu’na katılmak üzere onu davet eder. Bu teklife oldukça sevinen Necdet Bey, orada da tanburuyla birlikte birçok başarıya imza atacaktır. Mesud Cemil’in yönettiği klasik koroda tanbur çaldı. Musiki yolculuğu hız kesmeden devam etti. Daha sonra Münir Nurettin Selçuk’un yönettiği İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti’nde tanbur çalmaya devam etti. Süregelen yıllar boyunca sayısız konser verdi, bunun yanında birçok talebesi oldu, onlara da yol gösterdi. Daha sonrasında 1972 yılında ders vermek için ABD’de Seatle’da Washington Üniversitesi Etnomuzikoloji bölümünde misafir öğretim görevlisi oldu. Makam müziği ve tanbur dersleri verdi. Daha sonra yurda dönen Necdet Bey İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği topluluğuna girdi. Daha sonra da buradan emekli oldu.
![]() |
Hüsnü Anıl, Cüneyt Orhon, Muzaffer Birtan, Necdet Yaşar![]() |
Verdiği bir röportajda Yehudi Menuhin ile olan bir anısından söz eder. Bir gün Yehudi Menuhin bey bir konser ve konuşma için İstanbul’a gelir ve geleceği yerde de Necdet Yaşar da bulunuyordur. Necdet Bey’de bulunduğu yere Yehudi Menuhin geleceğinden haberdar olduğu için oldukça heyecanlıdır, acaba Yehudi Menuhin Bey’in kendisini dinleyebilme fırsatı bulabilecek mi sorusuyla meşguldür. Etrafındakiler Necdet Bey’e dinleme imkanının yüksek olduğunu fakat böyle bir şeyin olmaması durumunun da ihtimal dahilinde olduğunu söylerler. Fakat Yehudi Menuhin Bey gelir ve Necdet Bey’i dinler. Oldukça da beğenir ve Necdet Bey de böylesine büyük bir ustadan bunları duyduğu için çok mutlu olmuştur. Ve Yehudi Menuhin Bey herkes tarafından ilgi çekici ve ilham verici olacağını düşündüğüm şu sözü söyler; “ Tanbur müthiş bir saz. Türkler bir tek bu sazla övünebilir”
Neyzen Niyazi Sayın ile birlikte de çalışmalar yürütmüş, beraber taksimler icra etmiştir ve bu taksimler şimdiki musikişinaslara oldukça yol gösterici olmuştur.
Necdet Bey, bir röportajında tanburu ve Türk musikisi için şöyle der ; “ Sevdiğim için uğraştım” ve ekler , “ Bu kadar güzel şeyler yaratmış bir ecdada sahip bu toplumun, bu milletin bu kadar müthiş güzellikleri ortaya koyabilmiş olan bir toplumun bu güzelliklerden haberi olmamasına üzgünüm”.
Necdet Bey’i vefatının üçüncü yılında saygıyla anarken onun da tarif ettiği gibi bu güzellikleri ‘fark etmek’ dileğiyle...
Yorumlar