Cinuçen Tanrıkorur

 





Merhaba!

Musikişinaslarımızı anlattığım bu serüvende Tanburi Cemil Bey, Aka Gündüz Kutbay, Kâni Karaca’dan sonra şimdiki durağımız udî, bestekâr ve aynı zamanda da mimar olan Cinuçen Tanrıkorur. Başlayalım o vakit!

  Cinuçen Tanrıkorur, 20 Şubat 1938’de İstanbul’da Fatih semtinde doğmuştur. Babasının adı Zaferşan, annesinin adı ise Adalet’tir. Cinuçen bey bir röportajında kültür bilincinin oluşmasındaki en büyük etkenin anne babası olduğunu söyler çünkü küçük yaşlardan itibaren özellikle babası Zaferşan bey Cinuçen Bey’e dönemin ve daha öncesinin çok önemli sanatkârları hakkında eğitim verir, bu yönde ilerlemesi için ona yol gösterirdi. Cinuçen ismi çok da hakim olmadığımız, etrafımızda daha önce çok sıklıkla rastlamadığımız bir isim. Ama aslında ardında çok güzel bir anlam yatıyor. Cinuçen Bey’in ismini babası Zaferşan Bey koymuş. Kazan Türkçesi’nde Cinuçen ismi ‘her zaman galip gelen’ anlamına geliyor. 





    Cinuçen Bey’in musiki yolculuğunun başlaması, yeteneğinin keşfedilmesi amcası Mecdinevin Tanrıkorur’un vesilesi ile olmuştur. Mecdinevin Tanrıkorur da önemli bir sanatkârdır. Münir Nurettin Selçuk’un talebesidir hatta. Mecdinevin bey, öğrendiği eserleri yeğenine büyük bir özenle aktarmaya çalışmış, onun gelişimini büyük bir istekle de takip etmiştir. Cinuçen Bey de bu  konuda oldukça yetenekliymiş. Çünkü amcasının ona öğrettiği tüm eserleri aynı şekilde ezberlerdi. Böylelikle repertuvarı oldukça genişlemişti. Amcasıyla devam eden bu öğretim süreci ilerleyen yıllarda neyzen Süleyman Erguner, bestekâr Yesari Âsım Ersoy gibi ünlü musikişinaslarla tanışmasına vesile olmuştur. Hem de bu eğitim süreci Cinuçen Bey henüz üç yaşlarında iken başlamış. O yaşta bir çocuk musiki eğitimi almaya başlamış, hem de disiplinli olarak, büyük bir azimle. Ne müthiş bir şey değil mi ? Şimdi o yaştaki çocuklara; “Çocuk o nasıl yapsın, oyuncaklarla oynamalı, bırakın çocukluğunu yaşasın” minvalindeki söylemleri siz de çok sık duyuyorsunuzdur. Halbuki bir çocuk ciddiye alınır, yapabileceklerine de gönülden inanılır ve destek sağlanırsa Cinuçen Bey’de de gördüğümüz gibi ne türden başarılar elde edebileceğine de şahit olunabilir. Cinuçen bey, bu bakımdan oldukça şanslıymış




   Cinuçen bey lise eğitimini şu an günümüzde de eğitim vermeye devam eden İtalyan Lisesi’nde almıştır. Cinuçen Bey’in ileriki yaşamını etkileyecek önemli gelişmeler, onun fikri yönden de oldukça geliştirecek insanlarla tanışması burada olmuştur. İtalyan Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı’nıeğitimini Ali Nüzhet Göksel’den ve Halit Fahri Ozansoy’dan almıştır hatta. Burada Cinuçen Bey’in düşünce yapısında oldukça önemli bir yeri olan Prof. Garino’dan bahsetmemek olmaz. Gorino, İtalyan lisesinde oldukça önemli bir yere sahip olup, öğrencileri tarafından da sayılan ve sevilen bir hocaydı. Oldukça bilgi dağarcığı geniş olan Prof. Garino, Türkçe, Arapça, Farsça da bu gruba dahil olmak üzere tam 7 dil biliyordu. İtalyan Lisesi’nde ağırlıklı olarak yabancı öğrenciler olduğundan ve azınlıkta olan Türk öğrencilerin içinde de Cinuçen bey bulunduğundan hocasının şu tenkitini duyduğunu ifade eder ; “Kendi değerlerinin farkında olmayan veya bunları eski diye hâkir gören milletlerin, başka milletlerin gözünde değeri olmaz”. Prof. Garino’nun bu sözleri Cinuçen beyi tabiri caizse derinden sarsmış ve hocasının bu sözlerin hep hatırlamış ve birçok yerde –kitaplarında ve verdiği röportajlarda - bu düşüncesinden söz etmiştir.



 İtalyan Lisesi’ndeki eğitimini başarıyla tamamlayan Cinuçen Bey,  -şimdiki adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi- İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mimarlık bölümüne başlamıştır. Mimarlık eğitimini sürdürürken aynı zamanda da tabii ki musiki eğitimini bırakmamış elbet. Bu durum bana oldukça ilham verir. Çünkü günümüzde sayısal bir bölüm , örneğin mimarlık, mühendislik, tıp gibi bölümlerde okuyan insanlara veya bu mesleklerde ilerlemiş insanlara herhangi bir sanat dalıyla uğraşmalarının direk söylenmese dahi, bu alanlarla uğraşmanın kendi meslek dalına ne tür bir fayda sağlayabileceğini ve anlamsız olduğu hissettirilir. Halbuki neden öyle olsun. “Her şey zıddıyla kaimdir” diye bir söz var değil mi ? Sayısal, sözel ne kadar birbirlerinden ayrı olsalar da aslında birbirinden beslenirler. Sanat olmadan nasıl hayatın tadı çıkar ki zaten değil mi? Cinuçen Bey de mimarlık gibi okuma süreci oldukça zorlu olan bir bölümü bütün çabasıyla tamamlamaya çalışırken bir yandan da musiki hep gönlündeymiş. Üniversite korosuna, İleri Türk Musikisi Derneği gibi kurumların çalışmalarına dahil olmuştur. 




   Dönemin çeşitli hocalarından musiki eğitimi almak için ailesinin maddi durumu yeterli değilmiş. Bizzat bir hocadan maalesef eğitim alamamış. Fakat bu onun içindeki musiki sevgisini azaltmak yerine daha da arttırmış, kendi çabasıyla yeni yollar aramasına vesile olmuştur. Çok fazla kitap okumuş bu alanda, onlardan ders çıkarmış. Saz sanatkârlarının plak kayıtlarını dinleyerek, gittiği musiki cemiyetlerinde ud icra eden ustaları dinleyerek kendi üslubunu  geliştirmeye çalışmıştır. 

 


                     Cinuçen Tanrıkorur 14 Yaşında (İlk Bestesi) - Ferahnâk Sazsemâîsi




                                   Cinuçen Tanrıkorur - Bekir Sıdkı Sezgin Konuşma



                                          Kâni Karaca ve Cinuçen Tanrıkorur - Meşk



                              Cinuçen Tanrıkorur "Tanburi Ali Efendi Programı" 1976



                      Cinuçen Tanrıkorur- Kalbim seni bir yaz kuşu dinler gibi dinler











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dolma Kalem İle Yazılar-1

Aka Gündüz Kutbay