TANBURÎ CEMİL'İN HAYÂTI







Merhaba!

    Eskiye ait olanın , “eskide” kalması gerektiğine dair bir genel görüş var günümüzde. Yeni var olan bir fikrin doğmasına, o fikirden tomurcuklanarak yeni çiçekler açacak olmasına rağmen maalesef güncele, yeniye olan bu saplantımız eskiden alabilecek durumda olduğumuz güce ulaşmamıza engel oluyor.

  Birkaç yazı öncesinde Türk klasik müziğine olan merakımdan ve bundan doğan araştırma isteğimden bahsetmiştim. Bu merak , biraz önce bahsettiğim gibi fikir dünyamda var edeceğim, inşasına yeni başladığım bilgilerimin kalıcı olmasını sağlayacak olan şeyi , hayatımın bundan sonraki aşamalarında bana ihtiyaç duyabileceğim gücü aramamla başladı.

   “Tanburi Cemil’in Hayatı “ adlı kitap bu gücü bulmamda , daha doğrusu fark etmemde bana ışık olduğunu söyleyebilirim .Türk klasik müziği tarihinde eşi benzeri bir daha gelmeyen musikîşinâsı , Tanburi Cemil Bey’i öğrenmiş olmak ,böyle bir ustanın bıraktığı mirastan alabildiğim ölçüde dersi almak büyük bir şanstı benim için .

Tanburi Cemil Bey’in oğlu Mesud Cemil’in kaleme aldığı bu eser; bir babanın evladının gözünden nasıl göründüğünün bir göstergesi olabilir. Mesud Cemil , güzel Türkçesiyle babasının hayatını okura en içten duygularıyla ve hisleriyle ulaştırabilmiştir.

   Kitabın ilk baskısı 1947 yılında yapılmış. Şu an halihazırda   bulunabilecek baskısı , Cemil Bey’in vefatının yüzüncü yılı sebebiyle  Uğur Derman tarafından neşre hazırlanmış ve Kubbealtı Neşriyat tarafından biz okurların eline ulaştırılmış. Yine Kubbealtı'ndan çıkan, Tanburi Cemil Bey’i konu alan bir kitap daha var; “Yüzyıllık Metinlerle Tanburi Cemil Bey” . Hüseyin Kıyak tarafından kaleme alınan bu eserde Tanburi Cemil Bey’in yazdığı makaleleri, o dönemde çıkan gazete haberlerinin, tefrikaların özenle toplanmış bir hali . En kısa sürede de bu kitabı okumak ve Tanburi Cemil’i yakından tanımak istiyorum . Umarım kitabı bulabilirim. Zira “Tanburi Cemil Bey’in Hayatı” adlı kitabı yaşadığım muhitte bütün kitapçıları ( meşhur mağazalar da dahil ) , sahafları gezmeme rağmen hiçbir yerde bulamamıştım ve bu nedenle sipariş vermem gerekti internetten. Kitabı dokunarak almayı seven biri olarak böyle kitapları bulamamak son derece üzücü...
  
Sizlerle de böylesine önemli bir musikîşinâstan konuşmak , birazda olsa tanımaya çalışmak zevkli olacağını umarak kitapta ilgimi çeken noktaları paylaşmak isterim ...
“Çocukluktan gelen merak”
 Tanburi Cemil bey , henüz çocukken musikiye olan merakı oldukça fazlaydı. Evinde bulduğu bardaklara farklı oranlarda su koyarak ve onların çıkardığı sesi kendince kontrol ederek yaptığı , kendi ürettiği enstrümanla daha küçücük bir çocukken; henüz dünyayı yeni keşfetmeye başlamışken musiki dünyasına küçük elleriyle yarattığı tınılarla girmeye başlamıştı. Kendi müzik aletini icat etme süreci bunla bitmemiş elbette çocuk Cemil’in. Lastik ayakkabıların iplerini uygun ölçülerde gererek ve akort ederek kendine yeni bir enstrüman yaratmış. Bir çocuğun böyle bir şeyi, birisinin yönlendirmesine bağlı olmayarak , tamamen tertemiz kalbinin ve aklının yönettiği içgüdüsüyle kendi musikisini yaratma ihtiyacından doğan bu uğraş günümüz şartlarıyla düşünülmesi bir hayli zor . Zira musikiyle olan ilişkimiz şanslı değilsek ve musikiyle ilgili bir aileden gelmiyorsak oldukça geç başlıyor. Musikiden önce ilişkilendirilmesi gerekildiğini düşündüğümüz birçok konu var günümüzde. Halbuki Tanburi Cemil’in lastik ayakkabı ve birkaç bardağından daha çok “hammadde” var bu üretim için . Bundan yıllar önce Tanburi Cemil’in şartlarına rağmen eşsiz musiki bir arayışına girmesi ilerideki musiki başarısının önemli bir işaretiydi belki de ...


 “Musikiyle Aile
  Tanburi Cemil Bey’in annesi Zihniyar Hanım Adile Sultan Sarayı’nda iken mürekkeb saz takımında lâvta çalarmış , ağabeyi Ahmet Bey tanburda eski dönemin önemli temsilcilerinden olmasıyla birlikte tanburun yanında lâvta, ud ve kemanı da çalardı. Fakat kitapta musiki geçmişinin ailesiyle bağlantısı kesin bir ilişki olmadığı şöyle söyleniyor: “ O zamanların iyi İstanbul evlerinde musikiyi görgülü bir insan olmanın şartları içinde sevenler çoktu; bu gelenek, bütün aile çocuklarını umumi kültürlerinin bir parçası olarak musikiye sevk etmiş , en gençleri olan Cemil de bu gelenek ve görenekten şüphesiz beslenmişti./87”

"Gizli dinleti"
   Cemil Bey’in "keşfi" dedesinden kalma çiftlikte olmuş. Çiftlikte çalışan Lenber Ağa tanbur çalarmış ve küçük Cemil musikiye olan merakının verdiği heyecanla Lenber Ağa’yı tanbur çalarken bir köşeden gizlice izlermiş. Seslerin nasıl oluştuğunu , tanburunun nasıl çalındığını bütün dikkatini vererek anlamaya çalışırmış ve içten içe tanburu alıp çalmak da istermiş fakat böyle bir izne sahip değilmiş. Ama tüm bunlara rağmen içinden gelen düşünceyi daha fazla tutamayıp Lenber Ağa onu görmeden tanbur çalmaya kendi uğraşlarıyla başlamış. Bu gizlilik fazla uzun sürmemiş ve bir gün kendi odasından gelen bu eşsiz tınıya anlam veremeyip odanın kapısını aralayıp karşısında başında küçük bir fes olan Cemil’i görüne şaşırıp kalmış ve onu tebrik etmiş . Bir süre Cemil’in babasına söylemese de bu durumu açıklamak zorunda kalmış ve bunu duyan ailesi duruma çok sevinip , küçük musikişinasa ilk enstrümanını , tanburunu Cemil’e armağan etmiş .



"Amcası Refik Bey"
   Babasını çok erken kaybeden Cemil bey haftanın çoğu günü amcasının yanında geçirirmiş. Amcası tamamiyle döneminin yansıması denebilecek bir beyefendiydi. Birçok Avrupa ülkesi görmesine rağmen sahip olduğu karakter biçimini , geleneklerinden İstanbullu Türk tipini son derece koruyarak; yaşadığı eve, yere , gördüğü modernizmi kendi kültürünü asimile etmeyecek şekilde itinayla uyarlamış. Tanzimatın eski yeni çatışmasını bir hayli yoğun olduğu yetiştirildiği çevre, Cemil’in fikri dünyasında önemli başlangıçlara sebep olmuş, “garp” ve “şark” a olan merak , bu ikiliğin arasında kaldığı bu yıllar , ileriki musiki hayatında yeni başlangıçlara, bestelere sebep olmuştur.

"Yeni bilgiler"
  Kitabın çok sevdiğim bir noktasını burada belirmek isterim. Kitap bir musikişinası müthiş bir edebi dille anlatmanın yanı sıra o dönem ve öncesindeki musiki dünyasını öğrenmek için eşsiz bir bilgi kaynağı . Ve bu bilgi kaynağı ansiklopedilerin soğuk havasından ziyade sıcak bir dost sohbeti minvalinde geçiyor. III.Selim döneminde Türk müziğinde Dede Efendi’nin “kâr-ı nev” isini , Tanburi Emin Ağa’nın “acemaşirân” peşrevini, Şakir Ağa’nın, “ferahnâk” yürük semaisini öğrenmiş oldum , hem de büyük bir keyifle, tarih derslerindeki monotonluktan uzak bir şekilde .


 "Garp ve Şark"
   O dönemin yöneticilerinin düştüğü, toplumun düştüğü bu ikilik , musikiye de kuvvetli bir şekilde tesir etmişti . Dönemin görüşünün sürüklediği bu durum Batıya yönelik yersiz bir hayranlık oluşturdu. Saraylarda müzik yabancı ülkelerden gelen sanatkârlar tarafından yapılan bir gösteriden ibaret haline gelmiş ve kendi musikimize gerilik olarak baktığımız o yıllarda başta Tanburi Cemil’i olmak üzere birçok musikişinası son derece rahatsız ediyordu. Musiki saray içinde yapılan ve halkın dahil edilmediği bir şey haline getirilmiştir. Musikinin kaynağı Anadolu bir anda geriye düşmüş, Saray ileriye götürülmüştür. Halk sanatın dışında bırakılıyordu. Hayat şartlarında yapay bir şekilde ortaya çıkan sınıf farklılığı; bireysel bir etkinlik olan “sanat” da , musiki de bile görülüyordu. “Musiki, altın ve mücevher parıltılarından bir dekor içinde , süsten santimental(hissi) bir İtalyan modasından ileri giden bir kıymet halinde halka yayılamamıştır”




  "Tanburi Ali Efendi’nin takdiri"
  
  O dönemde “suzidil” makamındaki peşrevi , iki beste ve semaisiyle tanınan Tanburi Ali Efendi, bir mecliste rastladığı ve tanımış olduğu Cemil’i dinleyince hayrete düşmüş ve şöyle demiştir : “Evladım, bunca senedir bu sazı çaldım. Eh, şöyle böyle biraz yendik de sanırdım. Şimdi seni dinledikten sonra, bir daha tanburu elime almayacağım”. Dönemin musiki üstadlarından Ali Efendi’nin bu ifadesi eşraf tarafından çokça dikkate alınmış ve Tanburi Cemil Bey tanınmaya başlamış.

 "Eşi benzeri olmayan musiki yetenek"
 Cemil Bey , yaylı tanburun mucididir. Tanbur,kemençe, lâvta, çöğür, viyolonsel, ud, kemanı üst seviyelerde çalabiliyordu. Aradan onlarca sene geçmesine rağmen onun mertebesinde çalabilmiş bir musiki ustası olmamıştır. Eline aldığı enstrümanıyla bir olup musikinin dünyasına ulvi bir yolculuk yapıyordu. Onun için musiki sesten ibaret değildi. Musikiyle varlığını tamamlıyordu. Musikiyi hayat yolculuğunda ,kitapta da belirtildiği üzere rindâne hayatında ona eşlik edecek bir yol arkadaşı , araç olarak görüyordu . “Pertev Paşa’nın “Musiki Düşüncelerim” adlı kitabında salahiyetle dediği gibi ‘...Cemil Bey gibi tanbur çalmağa imkan yoktur; Cemil Bey’in bizde adeta kendinden geçmiş bir halde hemen bütün nadide makamları dolaşarak ve bunlardan ilahi melodiler yaratarak tanburla yaptığı taksimlerdeki ulviyeti anlatabilmek imkan haricindedir...’(sayfa:126)”





   Sözü bitirmeden sizlere Tanburi Cemil Bey Derneği’nden de bahsetmek isterim. Tanburi Cemil Bey hakkında araştırma yaparken derneğin web sitesine rastladım ve göz atmak istedim. Hakkımızda bölümünde yazan bir şey vardı ve beni çok mutlu etti , klasik Türk müziği yolculuğumda motive eden bir şey oldu diyebilirim. “Bugün hem geleneksel müzik kategorisine hem de modern müzik kategorisine dahil edilebilecek olan Cemil Bey, bir geleneğin toptan yok olmayacağının, değişip dönüşerek ve çeşitlenerek yoluna devam edeceğinin kanıtı olmuştur. Bu anlamda geleneğin ve değişimin aynı anda temsilcisi olan bu modern zaman efsanesini kendimize yakın buluyor, kendisinin açtığı yolda Türk Müziği’ne katkıda bulunmayı hedefliyoruz” . Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla çok güzel müzik dinletileri vs söyleşiler oluyor. İstanbul’da olsaydım kaçırmayıp ben de katılırdım . Belki sizlerden biri faydalanabilir diye söylemek istedim. (Web sitesi : http://tanburicemilbey.com/)







NEŞRİYÂT-I MÛSIKİ: OSMANLI MÜZİĞİNİ OKUMAK- GÖNÜL PAÇACI TUNÇAY



Tanburi Cemil 'in Hayatı adlı kitabın ilk baskısı 


Bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim.Sürç-i lisan ettiysem affola!



Tanburi Cemil’in Hayatı
Yazarı:Mes’ud Cemil
Neşre hazırlayan: Uğur Derman
Baskı Sayısı :4. Baskı
Baskı Tarihi: Ocak 2016
Sayfa Sayısı: 319
Cilt Tipi: Karton Kapak
Boyut: 16.5 x 21.5 cm
Yayınevi: Kubbealtı Neşriyat


Yorumlar

dostajan01 dedi ki…
⚘⚘⚘merakla bekliyorum yeni blog yazını
Celal Fedai dedi ki…
Tebrik ediyorum Rana. Yazın güzel ama tabii güzel olan seni böyle bir yazıya götüren hassasiyetlerin. Bunu hiç terk etme. Onda sen varsın...
Okuduğun kitabın edebi dili adeta yazına yansımış . Yazının okurken sayfana eklediğin musikiyi dinlemek çok keyif vericiydi. Beni güzel ve yetenekli bir insanla tanıştırmış oldun. Teşekkür ederim Rana :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cinuçen Tanrıkorur

Dolma Kalem İle Yazılar-1

Aka Gündüz Kutbay