Kayıtlar

Ocak, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Turgut Cansever ve Kubbeyi Yere Koymamak

Resim
                              Selamlar!    Bugün size “Bilge Mimar” Turgut Cansever’i tanıma serüvenimden ve Cansever’in “Kubbeyi Yere Koyamamak” isimli kitabından kısaca bahsetmek istiyorum.   Daha önceki bir blog yazımda bahsettiğim üzere Turgut Cansever hakkında okuduğum ilk kitap Beşir Ayvazoğlu’nun kaleme aldığı “Dünyayı Güzelleştirmek” isimli kitaptı, yazıda ondan bahsetmiştim hatta. Turgut Cansever ilk okuduğumda “iyi ki okumuşum” dedirten kitaplarımdan biriydi. Bu süreci en başından sizlere iletmek istiyorum.   Mimariye karşı özel bir ilgim olduğundan bu alandaki gelişmeleri, haberleri,kitapları hep takip ediyordum, hala da ediyorum hatta. Turgut Cansever’i “asıl” keşife başlama süreci bir video ile başladı diyebilirim sanırım . “Seyir Önerileri” yazımda bahsettiğim, YouTube’da yayınlanan “Ev ve Mimari” serisinin ilk videosuydu. “Ev ve Mimari” serisi Mimar Celâledd...

Sofie'nin dünyası

Resim
Merhaba!     Görüşmeyeli epey oluyor değil mi ? Ufak bir aradan sonra kitap incelemelerine beraber devam edeceğiz. Günlük koşturmanın ortasında ufak bir nefes alacaksın belki de. Ufak bir  "molaya" çıkıyoruz senle, hadi başlıyoruz o zaman !    Bugün senle konuşacağımız kitap Jostein Gaarder'in kaleme aldığı Sofie'nin dünyası adlı kitap. Çoğu kimsenin bilme ihtimali kuvvetle muhtemel bir kitap. Kim bilir belki sen de okumuşsundur belki.:) Felsefe tarihi hakkında olan bu kitap, bu alanda bilgi sahibi olmak isteyen ve bunu isterken akademik yoğunlukta bir kitabın bilgi yoğunluğunda kaybolmak istemeyen için biçilmiş bir kaftan gibi. Çünkü kitap belli bir olay örgüsünün içinde felsefe tarihini anlatıyor ve bizlerin de anlaması daha kolay oluyor böylelikle.   Kitap hakkında ufak bir özet verdikten sonra kitabı okurken not aldığım şeyleri sizinle paylaşacağım. Sofie adında bir kız bir gün posta kutularında gizemli bir zarf bulur ve zarfın üstün...

Ruhun Kalan Parçası

Resim
    İnsanın doğduğu yerle bir bağı olduğunu hatta ruhunun bir parçasının orada kaldığını düşünüyorum. Aslında bunu oldukça uzun zamandır hissediyordum ama bu his son zamanlarda daha çok tesir etti gibi .      Hiç yaşamış olmamama rağmen İstanbul’a gidince    yabancı hissetmiyorum. Aksine garip bir huzur kaplıyor içimi. Gerçekten “ev” ‘ deymiş gibi hissediyorum. Fazla bir mistik söz olacak ama    başta söz ettiğim gibi ruhumun kayıp parçası nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde beni buluyor. “Tamamlanmış” hissediyorum böylece.       Bunu en kuvvetli şekilde Beyoğlu’na gittiğimde anlamıştım sanırım. Aslında oraya gitmem de tesadüf oldu gibi de diyebilirim. Ya da benim bir şekilde oraya gitmem gerekti.       Beyoğlu’nu ilk görüşümdü o gün. Tesadüfler silsilesi beni oraya götürdü. Uzunca boş vaktim vardı. Gitmeden önce ne yapsam, nereye gitsem diye düşünmüştüm. Zira kendi başıma olacaktım ve bu b...